Pages

24 Ağustos 2010 Salı

AŞK...

Nedeni olmadan bağlanmak birine.

Gözlerine baktığında erimektir içten içe.

Ellerin...i tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.

Hatta sarılamamktır utançtan,

Çünkü utanmaktır sevmek aslında,

Sevmek nedir aslen?

Ölmek mi uğruna?

Yaşamak mı onunla?

Sevmek mi ömür boyunca?

Yoksa ayrılmak mı gerekince?

Nedir insanı başkasına bağlayan?

Güzelliği mi? Bilmez kimse bu soruların cevabını..

Kimi sever güzelini, kimi sever özelini.
Can Yücel / Aşk

Bana HOŞGELDİN...


Tek kelime etmeden
Seni çağırıyorum
Beni duyuyor musun?
Çağrısız bir davetim
Beni anlıyor musun?
Hadi geliyor musun?

Ruhum çok acıyor okşar mısın?
Kalbim yaralı sarar mısın?
Bir panter değil gönlüm şimdi
Uysal bir kedi
Delireceğim tutmazsan şu ellerimi
Çektiğim tüm acıları unuttum gitti

Ne çok değiştim Başka biri oldum sanki
Kimse beni sevmemiş
Gördüm geçmişe bakınca
Yüzüme tebessüm noktalandı

Senin aşkınla
Sevgilim benim Apaçık gizlim
Efendim kalbim
İlk defe şüphesiz güvendiğim

Bana hoş geldin
Çok seviyorum kıskanıyorum
Beni hoş görsen
Yalnızca seni düşünüyorum
Önce sen sonra sen

Haber bile vermeden
Geçiyorum içinden
Beni görüyor musun?
Rüzgar estiği zaman
Seni öpüyorum hissediyor musun?


Ruhum çok acıyor okşar mısın?
Kalbim yaralı sarar mısın?
Bir panter değil gönlüm şimdi

Uysal bir kedi
Deliriyorum tut bırakma ellerimi
Çektiğim tüm acıları unuttum gitti
Ne çok değiştim başka biri oldum sanki
Kimse beni sevmemiş
Gördüm geçmişe bakınca
Yüzüme tebessüm noktalansın
Senin aşkınla
Sevgilim benim apaçık gizlim
Efendim kalbim
İlk defe şüphesiz güvendiğim

Bana hoş geldin

Çok seviyorum kıskanıyorum
Beni hoş görsen
Yalnızca seni düşünüyorum

Önce SEN sonRA SEN....

Kendimi VEREMİYORUM...



Hayır, işte sana delice sevsen de sana göre değilim ben

Deli ve özgür biraz coşar içim de gider her yere birden
Çok beğenmiş, tertemizmiş, kalbimi sevmiş
Her şeyini unutuyormuş beni düşünürken
Sevemiyorum, güvenemiyorum
Bu hale nasıl geldim ben de bilmiyorum
Tekrar denemek istemiyorum
Ne yerde ne gökteyim aşk peşinde kaçıyorum


Senin o beğendiğin tertemiz kalbim nelerini çektim
Delice sevenler kırdı gittiler gece, gündüz içtim
Aşk acı demek bağlanmak demek çözülmek istiyorum
Bir de aynı bin de aynı kendimi vermiyorum


Kul yapısı değil ki ruhum senin dediğine uymaz
Alın yazısı gelir başa zaten uçarı kaçarı olmaz
Sen benimsen ben seninsem kimse bozamaz
Yok değilsek bir arada kimse tutamaz
Sana bir ara bir adım kala geriye döndüm
Haberin yok biliyorum
Öyle utandım, kendime kızdım oturup ağladım
Düşünürken uyuyup kaldım


Senin o beğendiğin tertemiz kalbim nelerini çektim
Delice sevenler kırdı gittiler gece, gündüz içtim
Aşk acı demek bağlanmak demek çözülmek istiyorum
Bir de aynı bin de aynı kendimi vermiyorum


Yürü...


Senin o beğendiğin tertemiz kalbim nelerini çektim
Delice sevenler kırdı gittiler gece, gündüz içtim
Aşk acı demek bağlanmak demek çözülmek istiyorum
Bir de aynı bin de aynı kendimi vermiyorum

20 Ağustos 2010 Cuma

RAPUNZEL...


Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş.

Bir Gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş. Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış. Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç Marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş.
Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş.
Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!”
Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden kesildiğini bir bir anlatmış.
O zaman demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak alabilirsin canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabul etmiş.
Birkaç haftasonra bebek doğmuş Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış. Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş.
Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına gelince, dünyalar güzeli bir çocuk olmuş Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış.


Cadı onu ziyarete geldiğinde aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel! Uzat Altın sarısı saçlarını diye seslenirmiş. Rapunzel uzun örgülü saçlarını percereden uzatır, cadı da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.


Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkılacak başka bir şey.
Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş. Ertesi gün Hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel, Rapunzel! Uzat Altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış.
Rapunzelönce biraz korkmuş, çünkü o Güne kadar cadıdan başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca korkusu yatışmış. Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş, Rapunzel’de kabul etmiş, yüzü hafifce kızararak.
Ama Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş. Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş.


Her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş. Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. Anne, Prens neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış.
Seni rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni dünyanın kötülüklerinden korumaya çalışıyordum diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle. Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu çok uzaklara bir çöle göndermiş.




O gece cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını diye seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden yukarıya tırmanmış.
Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve sadece Bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış.


Derken bir gün Rapu nzel’in yaşadığı çöle varmış. Uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına.
Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki damla mutluluk göz yaşı Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş, Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış.
Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk onları sevinçle karşılamış. Mutlulukları ömür boyu hiç bozulmamış...




19 Ağustos 2010 Perşembe

Biten şeyler başlamaz....



          Bir umutla "ya olursa?" demeyin, olmaz.... kopan şeyler bağlanır, kırılan şeyler tamir edilir.. ama biten şeyler başlamaz..!!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Eden kendisine eder...


      Eden kendisine eder. Yapan bulur ve çeker.. Unutma ! Kazanmak koca bir ömür ister, kaybetmeye ise anlık gaflet yeter !... Hz Mevlana

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Senin Gönlünde....


....Eğer bir gönül kırdınsa, senin gönlünde mutlaka kırılacaktır...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Cümleler Dogrudur...

    

Cümleler doğrudur sen doğru isen,

Doğruluk bulunmaz sen eğri isen. -Yunus Emre

Suyun akışına kapılmak...



.Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar. -Seneca

Mutlu olmak?...

   


    Mutlu olmak istiyorsanız iradenizin dışındaki şeyler yüzünden kaygılanmayı bırakın. - Epistetus

Atatürk....


          Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır. -Atatürk

Gerçek Rengi ne???


        İnsan bir çay poşetine benzer; sıcak suyun içine atana kadar gerçek rengini bilemezsiniz

İnsanlar başaklara benzerler....


İnsanlar başaklara benzerler,

içleri boşken başları havadadır,

içleri doldukça eğilirler..

Her insan mutlu olamaz...


İnsaN mutlu olamaz...

Çünkü;gereğinden fazla
özler dünü,
Hakettiğinden fazla düşünür yarını
...Ve hiç haketmediği kadar
bilinçsizce yaşar bugünü...
Her insan mutluolamaz...
...Çünkü; gereğinden
fazla özler hayatından çıkanları,
Hakettiğinden daha büyük umutla bekler
hayatına girecekleri......
......Ve asla göremez
yanıbaşındakileri..."

Yüzsüzden değil, 2 yüzlüden....

           
     Körden değil Nankörden,
Yüzsüzden değil 2 yüzlüden, ...
           Tipi Bozuktan değil; Sütü bozuktan kork..!

Yola yük olmam yol olur gelirim...

Leyla değilim dost,

Lakin cağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem,
Toplarım özümü yalın halde gelirim.
...Kapıyı caldığımda kim o dersen,
...Ben olmam kapında sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki,
Yola yük olmam yol olur gelirim...


-mevlana-

Bensizligine YAN...


Çok yoruldum yaşananlardan,
Yok çok sıkıldım duyduklarımdan.
Sen erişilmez, ulaşılmaz sanıyorsun kendini,
Beni kaybettiğini hala içine sindiremedin.
Ama birşey unutma
Ağır gelir bende bulduklarını
Bir başkasında aradığın zaman.
Yan gece gündüz yan, milim milim yan,
İnin inim inle aşkımdan, haline yan,
Bensizliğine yan, sensizliğime yan,
Beni bu hale nasıl getirdiğine yan.
Gözümden düşersin geri döndüğün zaman.
Yan gece gündüz yan, milim milim yan,
İnin inim inle aşkımdan, haline yan,
Bensizliğine yan, sensizliğime yan
Beni bu hale nasıl getirdiğine yan.



11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir gün AşK'a rastladım


Eskiden bambaşkaydım
Herkes tamdı ben yarım
Boşluklar hep dolar ya
Yalnızdı benim yanım
Bir gün aşka rastladım
Sildim yeni başladm
Bir omzum oldu sonunda
Ha hay… Başımı rastladım
Gözüm kara kalmadı yara
Oldum renga rengarenk
Bazen her şey sararıp solar
Biz hep renga rengarenk
Ben suysam o ateş
Ruhu var ruhuma eş
Griler hep düşmanım
Kırmızılar bana kardeş
Dilimde o nağmeler
Seviyorum demeler
Saçlarım hep boynunda
Ha hay… Ne güzel kareler

10 Ağustos 2010 Salı

Söz kurşun...

                          Söz kurşun, dil silah gibidir,
dilinin emniyetini her zaman kapalı tut ki;
 yanlış kişiye kurşun gitmesin...

Ruhumu Unuttum Galiba...


Ölümcül aşklar vardır ya kaderi zorlayan
Ben kader bekçisi oldum bir tek toz kondurmadım
Sen şimdi gidiyorsun ya halimi bir gram sormadan
Ruhumu unuttun galiba olanlara zor dayansam da
Lütfen şunu unutma
Dayanamadığın anda
Katlanamadığın zamanda
Gururun son bulduğunda
Umarım orda olurum
Gerek var mı sence kaçıp gitmek ne çare
Zor durumlarda bile kıyamadım ikimize
Kıyamadım sevgimize
                                                                                       


9 Ağustos 2010 Pazartesi

Yağdı yağacak kirpiklerimden...


Meğer hiç tanımamışım

Ne kendimi ne seni
Görünenle yetinmişim
Durup hiç dinlememişim
Kalbimin nefesini
Sevilmişim sevmişim
Göz göre göre kaybetmişim
Umutlanmışım, bulutlanmışım

Yağdı yağacak kirpiklerimden
İnanmamışım, inanmışım
Kayıp gidiyorsun ellerimden
Bir daha çalar mı bilmem
Postacı kapımı? Sanmam
Biliyorum dönmezsin
Sen çoktan gitmişsin



Hazin bir siyaha boyandı bulutlar....



Hazin bir siyaha boyandı bulutlar

İkimize ağlar bu nazlı yağmurlar
Umudum azaldı, geçiyor zamanlar
Ayrılık efendi, kulu biz aşıklar..
Ellerin avcumda soldu
Yaralı bir ürkek kuştu
Biten bir aşktan çırpınıp uçtu.
Yolun açık olsun demek isterdim
Boğazım düğümlü, sözlerim kayıp
Bir daha ömrümce kimseyi sevmem
Çünkü bu bedende yüreğim kayıp
Beyaz cennetlerden inecek melekler
Seni korur onlar; dualar, dilekler
Bense bu sevdanın uzak gurbetinde
Savrulurum her gün senin hasretinle
Yarım kalan bir hikayeyiz artık seninle
Ayrı yollara yürüyoruz
Hayat bu…
Serseri bir rüzgar gibi estin sen şimdi uzaklara
Ben göğsümde solgun bir gülle yaşarım yıllarca
Yaşamaksa bu!
Ayrı akşamlara yatıp
Ayrı sabahlara uyanırız bundan sonra
Hataları aşk sanıp
Başka tenlerde avunuruz boşuna
Ve gizli gizli yaralanırız
Şunu bil ki daima
Ben, en güzel yeri hatırana saklarım
Talan olmuş gönül bahçemde
Saçlarımda tel tel hüzünlerle
Gözlerimde azalan güneşlerle
Ben hep seni beklerim bu şehirde
Bir gün dönersin diye
Kendine iyi bak ey sevgili!


Kendine iyi bak en sevgili!



Hey gidi günler Hey!!!!




Senden ne bir haber

Ne selam gelir oldu
Yoksa yerim mi doldu?
Yoluna ektiğim sevgi çiçeklerim
Unutup mu soldu..?
Hani kader bizi ayırsa da bi gün;
Kalpler bir olacaktı
Yoksa gurbetin o yalan kucakları
Seni de mi uyuttu?
Heyy, hey gidi günler hey
Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi hatırla
Heyy, heyy gidi günler heyy
Ne çabuk attın o günlerin pabucunu dama
Ayda yılda bir olsa da muhakkak ara
Azıcık zamanından ayır da
Öldün mü kaldın mı diye sor ara sıra
Adımı kalbine yaz beni unutma
Bugün o yüzüne gülen dost sandıkların
Yarın da yanında olacak mı?
İyi günde ne ala
Kötü günde firarda
İçin sızlamayacak mı?
Öyleyse sımsıkı sarıl kendine
Özünden başka yola sapma
Seni gönülden seveni
El üstünde tutanı hatırla daima
Heyy, hey gidi günler hey
Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi hatırla
Heyy, heyy gidi günler heyy
Ne çabuk attın o günlerin pabucunu dama…

AHTAPOT'LA AKREP'İN AŞKI

     
       Çok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli Ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar. Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş. Ahtapot akrepten onu zehirli iğnesiyle sokar diye , akrep ise Ahtapotun uzun kolları onu boğar diye.Fakat daha fazla dayanamayarak ikisi de birbirlerine kollarını uzatmışlar. Ahtapot ben kötü ihtimalle bir kolumu veririm, nasıl olsa yerine yenisi gelir, diye düşünmüş. Akrep ise ;Onun için kendimi feda edebilirim, demiş. Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün hayvanlar çok kıskanıyormuş onları...
      Zamanla akrepten sıkılmaya başlamış ahtapot, aklında açık denizler varmış hep. Oralara gidip başka hayvanlarla tanışmanın hayalini kuruyormuş. Güzelliğini bu şekilde geçirmemek için Okyanuslara doğru yüzmeye başlamış. Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş. Ardından çok ağlamış fakat göz pınarları olmadığı için, hep içine akmış göz yaşları. Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gerçek mutluluk diye düşünüyormuş içinden. Akrebi çoktan unutmuş. Derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok dolanıyormuş. Onu gemiye çekmişler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak kullanılmak üzere bir restorana satılacakmış.
     Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş fakat kolları olmadığı için yüzemiyormuş artık. Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmuş. Diğer hayvanlardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş. Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış. Akrep son nefesini verirken, "evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim" demiş içinden. Gerçek aşkının akrep olduğu anlamış ahtapot. Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış, ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...