Pages

30 Haziran 2010 Çarşamba

ÖZLEDİM COK...

özLєdiм ѕєηi Tєк кєLiмєм вυ .....

KayBeTTin ßeni Azar AzaR,ßu Saatten Sonra ßuLsan Ne Yazar

KayBeTTin ßeni Azar AzaR,ßu Saatten Sonra ßuLsan Ne Yazar ....

Neden Hep Yanımızda Olsun İstediklerimiz Çok UzakLarda..



Neden Hep Yanımızda Olsun İstediklerimiz Çok UzakLarda..




                                        

OLmuyOrsa .. ZorLama ! SiL Gitsin


OLmuyOrsa .. ZorLama ! SiL Gitsin ...

Aşkı anlatmayı bırak , sıkıyorsa yaşat:):)

Aşkı anlatmayı bırak , sıkıyorsa yaşat ...



                                 

Beklemek ne demek,en iyi ben bilirim..≈


Çok sevdiğin halde ona ulaşamamak,
Veya yüzüne hasret kalmak çoğu zaman..
Onu özlediğini bildiğin halde
Elinden bişey gelmemesi gibi
Hani sanki herşey tamda hayatında
...Birtek o eksikmiş gibi..
Beklemeyi öğrenirsin aynı zamanda
Zaman dersin,nolucağı belli olmaz dersin
Böyle avutursun kendini belkide...
Aslında onunla herşeye hazırsındır,
Ama inancını kaybetmiştirsin işte,
Umudun kalmamıştır artık..


Kalbinin sesini dinleyerek acı çektiğini fark edersin
Ve mantığının yolundan gitmeyi tercih edersin o anda.


                                 Alıntı

Beklenen...



           Ne hasta bekler sabahı,
        Ne taze ölüyü mezar.
        Ne de şeytan, bir günahı,
        Seni beklediğim kadar....
        Geçti istemem gelmeni,
       Yokluğunda buldum seni;
        Bırak vehmimde gölgeni,
       Gelme, artık neye yarar?
 NECİP FAZIL KISAKÜREK




    

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin ...

          
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin..  iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın, herzaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur, aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.  Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
                                                                       Nazım Hikmet

Herşey sende gizli...


...



Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin... attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın....

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
SEVİLDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
                  
                                                Can Yücel

28 Haziran 2010 Pazartesi

KISMET EDERSE MEVLA....

KISMET EDERSE MEVLA ; EL GETİRİR, YEL GETİRİR, SEL GETİRİR, KISMET ETMEZSE MEVLA; EL GÖTÜRÜR, YEL GÖTÜRÜR, SEL GÖTÜRÜR........

27 Haziran 2010 Pazar

U dönüşü...


u- dönüşü



Düşlerimizden geriye kaldı pembeler
Gülüşlerimizden eksik oldu gamzeler
U dönüşlerimiz de azaldı birer birer
Şu yollara baktım gitse gitse düz gider

Şimdilerde sevgi ki ne ağır gelir
Çekilen üzüntüler verse verse bana gurur verir

Hasretin duramaz önümde
Azalır inceden inceye
Kalmıyor ki tadın dilimde
Unuttum düşünmeye düşünmeye

Soner Sarıkabadayı

25 Haziran 2010 Cuma

Karşılaşmamız An Meselesi...:)

Toygar ışıklı- sen=ben


Gün karanlıksa etrafın bulanıksa
Kaderin sana düşmansa benden çok da farklı değilsin
Yağmura saygın sonsuzsa aşka hiç inanmıyorsan
Zorla günleri sayıyorsan aynı kişi bile olabiliriz
Eminim, bi gün senle buluşup bişeyler içeceğiz
Hatta belki eskileri anacağız dertleşeceğiz

En sevdiğin şarkı yalansa hayatının filmi hayatsa
Bi de hayatın tümüyle yalansa karşılaşmamız an meselesi
Hayatının kitabı mutluluksa sardunyaları mırıldanıyorsan
Deniz görmeden yaşayamıyorsan sen eşittir ben demektir..
Gün yol almışsa efkârın omzundaysa
Gözyaşın sana düşmansa benden çok da farklı değilsin
Yağmura aşkın sonsuzsa kalbinde saklanıyorsan
Zorla günleri sayıyorsan aynı hüznü bile duyabiliriz
Eminim bi gün senle buluşup bişeyler içeceğiz
Hatta belki eskileri anacağız dertleşeceğiz
En sevdiğin şarkı yalansa hayatının filmi hayatsa
Bi de hayatın tümüyle yalansa karşılaşmamız an meselesi
Hayatının kitabı mutluluksa sardunyaları mırıldanıyorsan
Deniz görmeden yaşayamıyorsan sen eşittir ben demektir..

Tek Hece AŞK


Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...

 

Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...

 

Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim taç ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim...





Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...

 

Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı için kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...

Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hat'rım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...



Benim için yaratıldı Muhammet!
Benim için yağdırıldı o rahmet!
Evliyanın sözündeki muhabbet,
Enbiyanın yüzündeki nur benim...





Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim...

Ne ileri, Ne geri...


          ''Hani insan bazen ne ileri ne geri, tek bir adımatamaz ya... Birini yanında tutmayı bilemez ama onun yokluğunu da istemez...Kaybetmeyi göze alamaz ama kazanmak için de mücadele etmez...Bağlanmaya cesaret edemez ama azat da etmez onu Ne sevilmekten vazgeçer, ne sevmeyi bilir.Hani çok sonra zaman geçer savrulurlar ya,o zaman dökülür dudaklardan itiraf edercesine: "Ne gözümü alabildim ne de göze alabildim...''

Sorun...:)




" Yaşamınızdaki her sorun , içinde bir armağan saklar. "


RİCHARD BACH

"Sєvdiğimi" Unuttum DiyєnLєr...



Birini öLdürüp, Toprağa Gömєrsin ,

Kimsє AnLamaz Dışardan Bakınca Orada Biri oLduğunu..

Ama Sєn BiLirsin O Toprağın ALtında Nє oLduğunu..




"Sєvdiğimi" Unuttum DiyєnLєrdє BöyLєdir..

KaLpLєrinє GömєrLєr , "Unuttum" DєrLєr..

DışardakiLєr AnLamaz Ama Sєvєn BiLir

iÇindє Çürüyєn Cєsєdin Kime Ait oLduğunu...

Yanlış zaman, Yanlış insan...


Bir gün kapı çalmış. Ama kapıda kimsecikler yokmuş. Kapının önünde yalnızca bir kavanoz. Etrafa bakınmış kimseyi görememiş. Almış içeri kavanozu. Gözleri yaşlı açmış kapağını. İçinde turuncu bir balık görmüş. Tam o sırada gözlerinden bir damla gözyaşı damlamış kavanoza. Balık birden kıpırdanmaya başlamış. Daracık kavanozun içinde oradan oraya dönmüş durmuş. Kız anlam vermemiş neler olduğuna. Daha çok ağlamaya başlamış. Üzülmüş balığın haline. Ağladıkça damlalar kavanoza dökülmüş. Balığın rengi morarmaya başlamış. Sonra anlamış gözyaşlarının küçük balığı zehirlediğini.Hemen gidip suyu değiştirmiş. Balık tekrar canlanmış eski haline geri dönmüş.Aradan günler geçmiş. Kız balığına şarkılar söylemiş durmadan. Dertleşmiş derdini anlatmış. Balık dinlemiş. Ama ağlamamış hiç. Balığım ölmesin diye. İçine akıtmış gözyaşlarını. O kadar çok sevmiş ki küçük balığı hiç ağlayamamış, hiç belli edememiş.Ama günler geçtikçe kız hastalanmaya başlamış. Rengi solmuş. Halsiz kalmış. Kimse ne olduğunu anlayamamış. Ama kimse bilememiş, içine akıttığı gözyaşlarının kendisini zehirlediğini. Asıl ağlarken daha mutlu olduğunu, zehrini böyle dışarı akıttığını kimse öğrenememiş. Ondan geriye yalnızca turuncu bir balık kalmış... Daha mı değerliydi uğruna gözyaşlarımızı sakladığımız.. kendimizi zehirlemek daha mı kolay.. saklanmak.. kaçmak çözüm mü? Daha mı değerli turuncu balıklar? Daha mı değerli kendi hayatımızdan? Durma ağla. Durma akıt gözyaşlarını. Dök içindekileri, bırak gitsin gidenler. Bırak ölsün balıklar, bırak kırılsın kavanoz. Elbet bir balık var gözyaşlarında canlanacak, elbet bir kavanoz var gözyaşlarından kırılmayacak. Elbet bir balık var seni ağlatmayacak, gözyaşlarını dindirecek, senin sesinle konuşacak. Gözyaşlarında bir sorun yok...
Kapında bile olsa, tek mesele yanlış balık, yanlış kavanoz. Ya da yanlış zaman yanlış insan...







Unutma Unutulanlar, Unutanları Asla Unutmazlar...

          
           
Bir söz vardır ya, "Unutma Unutulanlar Unutanları Asla Unutmazlar... Evet, asla unutmazlar.
Dillerinde beddua, gözlerinde yaş, yüreklerinde ateş... Unutmak isteseler de unutamazlar.. Keşke unutmak o kadar kolay olsaydı..İster miydi insan bu çileyi çekmeyi.. Hergün yüreğinde ateş, gözünde yaş inlemeyi..Yüreğini alacağız kurtulacaksın deseler, hiç düşünmeden vermez miydi yüreğini, yakan ateşten kurtulmak için..Ama yok, çaresi yok..

......


            'Hayatımın parçalarını nasıl bir araya getirebileceğim konusunda en küçük bir fikrim bile yok. Nerden başlamalı ki? Başı ve sonu iç içe geçmiş bir hikayede ortaya çıkacağı anı karıştırmış bir kahraman gibiyim. Nerede ortaya çıksam yanlış karedeyim!''

Aşk nedir bilen varmı::)



                                                    
                                                                             Aşk Nedir BiLen Var Mı?


Sevipte Her Zaman GüLen Var Mı?    


                                        Seviyorum Demek KoLay,


Hadi ÖL Deyince ÖLen Var Mı.?

Daha Cesurum Artık...





...Daha cesurum artık...
....Keşke dememek için çabalıyorum
...İçimde büyütmüyorum hiçbişeyi ve kimseye hiç hayatımdan çıkmayacakmış gibi davranmıyorum...
....Gitmek isteyene bir yolda ben çiziyorum...

MutLuLuğa Kapak Açtım...:):)

            

24 Haziran 2010 Perşembe

Zamanı kullanma sanatı...


            Aşağıdaki gerçek hikâye Kellog Business School da (Northwestern Universitesi) iş idaresi master öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi profesörü arasında geçer. Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra "Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar. Profesör "Öyle mi?" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mucur çıkarttı. Mucuru kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mucurun taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha "bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Bir öğrenci "dolmadı herhalde" diye cevap verdi. "Doğru" dedi Profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mucurların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve "bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Tüm sınıf bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi Profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek "bu deneyin amacı neydi" diye sordu.
Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır" diye atladı. "Hayır" dedi Profesör, bu deneyin esas anlatmak istediği "Eğer büyük taşları baştan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsın" gerçeğidir. Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken Profesör devam etti; "Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de alıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir". Profesör ders bittiği halde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı. . .

Sevgi mi? ...Beğeni mi?...


Kişi sevdiğiyle olmak ister!. Sevdiğinin hâliyle hâllenir… Sevgisi kadar, onunla yaşar!. Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için, çoğunlukla, “ beğeni ” ile “ sevgi ”yi birbirine karıştırırız.




“ Beğeni ” yanında “ sahip olma ” arzusuyla açığa çıkar!.Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın… Bu tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!. Kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp inine sürükler… Her mahlûk yaradılış fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.



“ Sevmek ” ise bundan çok farklıdır…



Sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin!. Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin! Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana, onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!… Yakınlık bile uzak gelir sana!… Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!.. Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur!.



Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!… Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!.



Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni; ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!



Beğenen sahip olmak ister…



Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!.



Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır!. Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra, o koku siliniverir üzerinden “ kopamama ” sabunuyla!. Parasından kopamaz… Mevkiinden kopamaz… Yakınlarından kopamaz… İçinde yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz… “Etraf”tan kopamaz!. Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde… Eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar… Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini; uzaktan acıyarak seyretmeye başlar… Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları!. Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur!.. Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..



Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “ nefret” e döner “ beğeni”; ondan intikam alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana bir bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin, uzaklaşmanın, layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!..



Oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!. Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için, mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir…



Seven ise göze almıştır kopmayı… Dışlanmayı… Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…



Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek üzeredir!. Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan… O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!



Seven, karşılıksız sever!…



Beğenen karşılığını ister!...



Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!.. Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!.. Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar… Ama pervane gibi sevemez!. atamaz kendini ateşe!.



Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.



Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “ sevgi ” delilikten bir türdür!.. Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip, her şarta katlanmayı! Ve “ delillik bu ” derler…



Beğenme bir tür “ hobi ”dir!… Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç ay!..



Sevgi bir ömür boyudur!… Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!. Çoğunlukla karşısındakinden yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana!.. Bazen de özünden gösterir yüzünü O!… O zaman onlar için derler ki, “Allah”a aşık oldu!..



“ Kendine seçtikleri ”dir sevenleri bir çehreden!… Özünden sevgiyi yaşayanlardır, “ mukarreb ”leri!…



Hünerlerini sergilemek için yaratmıştır herşeyi…



Sevmek için yaratmıştır sevilenleri!.



Gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır “aşk” ı yaşattıklarını!..



Avam anlamaz ve bilmez bu aşkı!. Bunun aşk olduğunu!..



Oysa gerçek “ aşk ” O 'nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O 'nda yitirip; O 'nun “ Baki ”liğini yaşattıklarıdır gerçek “ aşık ”lar!..



Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “ aşık ” olmak için!.. Yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler!..



♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥

Sadece sevsek....


Hayattan beklentin nedir?  dedi adam....

İyi bir eş... rahat bir hayat... yetecek kadar para... Sağlıklı çocuklar...bunlar beklentilerim\'. dedi kadın... \'Nasıl bir eş istersin?\' dedi adam... \'Anlayışlı, müşvik, ilgili ve sevgi dolu\' dedi kadın... Sustu, düşündü bir süre adam...
            Hayattan kendi beklentilerini değil, kadının beklentilerine uygun bir erkek olup olmadığını düşünüyordu... Ya da kadının onun hayallerine denk olup olmadığını... Yeterince anlayışlı mıydı acaba? Anlayışlı erkekten beklentisi neydi kadının? Evde yemek bulamayınca susmak mıydı anlayışlı olmak, yoksa mutfağa dalıp makarna yapmak mı?. Oysa o hep birgün eşinden önce eve gelip ona sofralar donatmanın hayalini kuruyordu ortak hayatta... Beklenti ile gelen anlayışlı erkeklik bu kadar basit miydi? Bir tencere makarna pişirmek kadar kolay mıydı anlayışlı olmak? Beklenmedik bir günde sofralar donatan bir eş olmak istiyordu oysa o.Karnı doyan değil, gözleri parlayan bir kadındı onun aradığı... Yeterince müşvik miydi acaba?... Müşvik bir eşten beklentisi neydi kadının? En üzgün anında onu dizlerine yatırıp okşamak mıydı müşvik olmak, yoksa konuşarak onu rahatlatmak mı?... Oysa o hep bir gün eşini çok üzgün görürse elinden sımsıkı tutup en uzun yolda saatlerce yürümeyi hayal etmişti... Deniz kenarında, ormanda başbaşa uzun bir yürüyüşün sonunda onu eve getirip üstünü örmek, uyumasını seyretmekti onun hayali... Bu kadar basit miydi müşvik eş olmak? Herhangi bir yakın dostun yapabileceğini yapmak kadar kolay mıydı? Varlığının önemini hissettireceği, ona sonuna kadar yanında olduğunu göstereceği bir eş olmak istiyordu oysa o... Kıvrılmış bir kedi değil, ayakta duran bir kadındı onun aradığı... Yeterince sevgi dolu muydu acaba? Sevgili olmaktan beklentisi neydi kadının? Her an yanyana olmak mı? Hep onu düşünmek mi? Her şeyden birlikte keyif almak mı? Tüm arkadaşlarıyla tanışmış olmak mı? Sevgilim diye tanıştırılmak mı? Sürekli dokunmak mı? Öpmek... Öpmek... Bu muydu sevgi dolu erkek? Oysa o hep onu sadece sevmeyi hayal etmişti... Sadece sevmeyi... Sevdiğini, sevildiğini hissetmeyi... Doğduğu şehre götürüp ona sürpriz yapmayı düşlemişti... Kadınına hiç beklemediği bir anda, en olmadık yerde, markette, belki de asansörde, durduk yerde \'Seni seviyorum\' demenin hayalini kuruyordu ortak hayatta... Beklenti ile gelen ilgili ve sevgi dolu erkeklik bu kadar basit miydi? Gözüne bak, yeni boyattığı saçını anla, telefonla ara... Beklenmedik bir günde beklenmedik hoşluklar yapmak istiyordu oysa o.. Saçı bembeyaz olduğunda ilk kez \'çok güzelsin\' diyebileceği bir kadındı onun aradığı... \'Peki benden beklentin nedir?\' dedi adam kadına... \'Hiç\' dedi kadın. \'Hiç bir beklentim yok\'. \'Ya senin?. Senin beklentin ne benden?\'... \'Bilmem hiç düşünmedim\' dedi adam... Oysa ikisinin de idealleri sandıkları beklentileri, iki kişilik sandıkları tek kişilik hayalleri vardı... Gün gün hayatın planları vardı kafalarında... Ama \'Hiç\' diyorlardı, \'Çok\'yerine... Dürüst değillerdi... Korkuları vardı... Ya değişirse?,Düşlediğim gibi olmazsa her şey?.... Ya terk ederse? Giderse gitsin... Biterse bitsin... Yeter ki sadece sevsin... Bunu diyemiyorlardı... Düşünüyorum da, biz insanlar hep karşımızdaki ile hayalimizdekini aynı görmeye çalışırız. Ya da aynı yapmaya... Olmayınca suçlarız, kızarız, hatta terk eder gideriz... Terk edemezsek sızlanırız... Mutsuz olur, mutlu edemediği için mutsuz ederiz karşımızdakini. Ne umdum ne buldum deriz... Peki ya hiç ummasak nasıl olur... Hiç beklemesek. Beklentisiz seviversek.. Onu bensizken, sensizken olduğu gibi sevsek... Kıskanarak değil de, özgürlüğünü seyrederek sevsek... Özel günlerde hediyelerle gelişini değil de, ummadık bir anda öpüşünü, olmadık bir anda kapıyı çalışını sevsek... Sevgiye beklentileri karıştırmadan, sevgiye başka şey katmadan koşulsuz ve katıksız sevsek... Sonunu düşünmeden, hesaplayıp çarpıp bölmeden, kurgulamadan, sorgulamadan, hayallere dalıp gerçeklikten kopmadan sevsek...




Joan Osborne - One of Us

Sadece sevsek...

didoşuma özel :)

bu blogu ne zmandır açıcaktık ama bi türlü kısmet olmadı.. yine ofise geldiğin bi gün karar vermiştik açmaya hatırlıyo musun ? bi türlü tema beğenememiştik :) yarım yamalak kalmıştı. nasip bu güneymiş  demek ki :) açılış postunu benim yazmamı istedigin için tşk ederim..arkadaşlığımıza dostluğumuza dair iki kelam etmek isterim izninle :)  




Sevgili kankam,arkadaşım,dostum,sırdaşım Didem.. küçüklükten beri hiç ayrılmadık, neredeyse kardeş gibiyiz.acı tatlı günlerimiz oldu..bazen  güldük, bazen ağladık..ne zman canımız sıkılsa  bunalsak solugu birbirimizin yanında aldık..canımız ne istiyosa yaptık..sanırım ben daha zayıfım bazı konularda :) sen daha dirayetlisin bana göre..sağlık düşünemediğimde bana  yol gösterdin,dinledin, sıkılmadın bıkmadın hiç..her zman her konuda yanımda oldun.beni tek bırakmadın.beni anladın.iyi ki hayatımdasın ve ikiyi dostumsun..ne var biliyo musun? kimse olmasada yanımızda, biz birbirimize yetebiliyoruz aslında..kimseye ihtiyacımız yok..anlatılacak o kadar çok  şeyimiz var ki..ama açılış postunu kısa tutmak lazım :))
hayat sana olmasını istediğin  ne varsa  tüm güzellikleriyle birlikte sunsun ..ve hayallerin gerçek olsun bi tanem..seni çok seviyorum iyi ki varsın.. 


kankan ..

AAAŞK...

O senin icin

Herşeyden değerliyse,

Gözünü yumduğun anda

Onu görebiliyorsan,

O bütün şarkılarda,

Bütün şiirlerde,

Bütün resimlerde ise,

Ona muhtaç olduğunu

Söylemekten utanmıyorsan,

Senin içten ve büyük sevgine

Karşılık vermiyeceğinden

Korkmuyorsan,

Bütün bencil duygularından

Sıyrılabilmişsen

Onun için herşeyi,

Ama herşeyi yapacak gücü

Kendinde buluyorsan,

Her hali sana

Ayrı ayrı güzel geliyorsa,

Karşıisında kendini

Bir çocuk gibi hissediyorsan,

İstediği anda onun için

Ölebileceksen,

Onun için yaşıyorsan

Ve yine onun için

Bildiğin bilmediğin

Bütün düşmanlıklara

Karşı koyabileceksen,

O her geçen dakika

Sende biraz daha büyüyorsa

Ve kendi kendine bile

Çok sevdiğini bütün

Samimiyetinle,

İnanmışlığınla

İtiraf edebiliyorsan,

Bir gün o seni hiç,

Ama hic sevmediğini söylese bile ,

Senin sevginde azalma olmayacaksa

Ve ölünceye kadar onu aşkların

En olumsuzu ile sevebileceksen;

İşte o zaman

Onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi,

Gercek aşkı öğretti.

Sen onu hep sevecek

Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O , hiç sen olmasan bile,

Seni bir parça sevmese bile....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...